İnsan yaşadıklarıyla var oluyor. İlk nefesimizi aldığımız andan son nefesimizle vedalaştığımız ana kadarki her acı, her gözyaşı, her sevinç, her mutluluk, her şaşkınlık, her korku her aydınlık her karanlık bir iz bırakır bizde. Bu iz bazen bedenimizde bazen de yüreğimizdedir…

Çocukluğumuz, gençliğimiz kısaca yaşamımızın her evresi bize bir nasihat, bir anıdır.

Peki bedenimiz ve ruhumuz bunca yükü nasıl kaldırır veya kaldırabilir mi?

Yoksa bir noktadan sonra görmezden mi geliriz?

Bir bankın üzerinde gökyüzüne mi anlatırız? Denizlere mi sarılırız, şarkılara şiirlere mi sığınırız, mevsimlerin geçiş noktasına mı saklanırız? Sahi ne yaparız?

Bu sorulara genel bir cevap vermek mümkün olmadığı gibi insan tabiatın bir parçası olmaktan kurtulamaz. Çünkü insanoğlu doğanın sahibi değil, küçük bir parçasıdır. Biz her ne kadar bunu kabullenmekte zorlansak da; bu, doğanın bir kanunudur.

Sanırım bu yüzden insan doğduğunda taze bir çiçeğe, yaşlandıkça ise toprağa benziyor…

Ve ne zaman sosyal medyaya baksam karşıma gelen her profilin arkasında bir insan. Her insanın arkasında bir hikaye. Her hikayenin arkasında bir hayat. Her hayatın arkasında bir kalp olduğunu unutmam…

Kahvaltı Hikayeleri