Baharı beklerken devinim vakti gelmiş.
Öylesine bir zamana denk geldik ki şaşırmamayı öğrendik. Armudun pişmesini değil de direk çekirdekten midemize inmesini bekler olmuş toplum. Zamanın bizlere gösterdiği yazanı, çizeni, üreteni yeren; yıkanı yücelten bir düzenin içerisinde boğulduğumuzdur.
Ralf Rothmann Baharda Ölmek eserinde “En zor iş, bir şeyi dünyaya getirmektir. Yok etmeyi, öldürmeyi her geri zekâlı becerir.” der.
“Toplumsal düzen bize susmayı öğretir, fakat sessizliği öğretmez.”, der Jean Baudrillard. Oysa sessizlik, yalnızca yokluğun değil, derin anlamların da dili olabilir. Gürültüyle yaşamaya alıştıkça, bu dili unutuyoruz. Ve bu gürültünün yeganesinin kaynağı da ne kadar üzücü ki yıkıcı düzenin kurucularının cahilliğinin yankısıdır. Gelin, bu cahil gürültünün içinde kaybolmak yerine, sessizliğin içinde özümüzü bulalım. Çünkü bazen en derin hakikatler, sözlerden değil, sessizlikten doğar ve sessizlik, doğru dinleyen için çok şey anlatır.
Çünkü doğru dinlenen her sessizliğin sonunda doğru eylemler ile doğru devinimler ve devrimler gerçekleşir. Toplumların yozlaşmaya neticesi yok olmaya evrilmeye başladığı noktada bir ışık, bir kıvılcım ile her şey değişmeye başlayabilir. Buradaki en önemli rol kadınlarımıza düşüyor. Çünkü değişimin adresi hanedir, aile ile başlayan değişim topluma inanamayacağımız kadar büyük bir etki ile sarar. Ne diyordu atalarımız; “Gül yetişir bahçe güzelleşir, Kız yetişir vatan güzelleşir.”
Bazen üzülüyoruz, bazen kızıyoruz, bazen kırılıyoruz, bazen vazgeçiyoruz ve bazen de gidiyoruz. Oysa vazgeçmemeliyiz. Sokak bizim hayat bizim.
Son alıntımız “Kitapların düşmanları insanlarınki ile aynıdır; ateş, nem, zaman ve içindekiler.” P. Valery
Derin bir nefes alın, intikam almayın.
Okunmaya değer kitaplarla yüreğinize baharı getirin ki ülkemizde çiçekler açsın…
Her şeyin bir şeye bağlanmadığı güzel günlere…