Karmaşanın hakim sürdüğü bir mevsimde kaybolmuş yitik bir serçenin halsizliği var üzerimde.
Sadece bu olsa iyi. koskoca bir metropolün sinsi ağırlığı, yarım yüzyılın yorgunluğu, düşlerimin ve hayallerimin kırgınlığı…
Mesele gelmek yada gitmek kadar basit olsaydı çoktan çözerdik. Gel gelelim, her şey o kadar basit değildi. Yollar, dağlar, insanlardan ziyade inanmak ve istemekle bitecek olan bambaşka bitmişti.
Ne ben sahip çıkabildim ne de sen elimi tutabildin.
Yitik bir serçe gibi yorgun düşerek yitip gittik karanlıklarda.
Işığın etrafında dönen kelebekler gibiyim. Şu kısacık ömrümde, ölümüme, sana koşuyorum.
Bir sigara daha yaktım, Eski bir pikapta Neşet Ertaş’ın plağı dönerken kulağımda “Ben yandım aşkın narına. Meyletmem dünya malına. Ölürsem ben mezarıma. Gelme gayrı, gelme…”
Sana ko(nu)şuyorum
Related Posts
Kaybolmuşluk ve Yorgunluk
Kağıtlara, seni yazıp yazıp silmek,Çıkamadığım yolların sonunda senli kavuşmalar, acılar ve vedalar var..Ne tam vazgeçebiliyorum ne de tam sevebiliyorum.Ömrüm hep sen doluyken nasıl bu kadar eksik kalabildin bende.Bu kadar çok…
Okumaya devam edinMaziye Özlem ve İnsan Evrimi: Merhametten Bencilliğe
1960’lar, 70’ler, 80’ler derken; hep bir maziye özlem, hep bir hayıflanma içerisindeyiz. Komşuluklar, merhamet, insani ilişkiler vs. bu çağ hepimize biraz ağır mı geldi ne?Sorun yaşadığımız çağda mı? Toplumda mı?…
Okumaya devam edin