
Bir gazetenin 3. sayfa haberinden hallice olsa da yaşamlarımız, olsun be ufku açıp, herhangi bir hayalin alt satırında derbeder olan insanın bakışlarındaki ürkütücü izleri görmek mümkün değildir bizim için.
Savaşlar, işlenen suçlar, hırsızlıklar, işkenceler, ulusların ve tek tek insanların kötülükleri tam anlamıyla bir evrensel vahşet olsa da ben kendi evrenimin şeytanı da kurtarıcısı da değilim. Trajediye, acıya, hasrete, korkunç meydan okumalara rağmen, bazılarımızın ölmediğini fark ettim.
Direndik mi yoksa kabullendik mi?
Yadsınamaz bir kabullenişin köleleri mi olduk?
Sorular dans ediyor zihnimin çeyrek kısmında, bir başka çeyreği ise çok sisli ne olduğu bile değil. 3. çeyreği ise her şeye ve herkese çok kaygılı. Son çeyrekte kaygılarım var, kaybettiğim gülüşüm, umudum, rüzgarım, güneşim, denizim, hayallerim, inancım, nefesim, yarınım ve sen…
Buradaki en muallak sorum kaybettiklerim ve kaybettiklerimiz, en muallak sis yüreğim, en muallak kayıp sen en muallak kaygım da çocuklarım ve çocuklar.
Peki ölmeyen hislerimi ne yapacağız?
Gidemeyen beni gidemeyen seni geçmeyen acıları….
Bildiğin gibi değil.
Bilseydin beni aramazdın zaten.
Kahvaltı Hikayeleri