İnançlarınızı ve değerlerinizi karşınız da kim olursa olsun koruyun. Kimseye, bu hayattaki en değerliniz olsa dahi olsa kendinizi ezdirmeyin. Bildiğiniz yolda dimdik yürüyün. Hayatın bize yarın, hatta 1 dakika sonra ne getireceğini bilemeyiz. Öykünüzü kendini yazın. Bir başkasının sizin kaleminize müdahale etmesine izin vermeyin. kendiniz olduğunuz için yaşayın. Başkası için başkalaşmayın. Olduğunuz gibi kalın. Mutlulukla aranıza giren bir engel varsa lütfen buna izin vermeyin. Çünkü gülünce güzelsiniz.

Bir insanın gerçekten gülüp gülmediğini, hayattan beklentilerini gözlerinden çok rahat anlayabilirsiniz. Gözlerde ki o ışıltı insanı ele veren en basit tepkidir. Yeter ki siz onu görebilin. İnsanın kendiyle barışık olması ve hayata gülen gözlerle bakabilmesi güzeldir. Güzel insan, hayata güzellik katabilendir. Çevremizde var olan ve hayata güzellik katan insanları kaybetmemeliyiz.

Acının içimizi erittiği ve yürek denen bi çareyi pare pare ettiği dar boğazlarda dahi hayata gülümseyerek bakmayı başarabilen insanlardan olmayı çok isterdim. Kader veya yaşamın karşımıza çıkardığı onca engele rağmen; inadına yaşayan insanlardan olabilmeyi de çok isterdim. Tabi ki istekler çok da asıl mesele başarabilmek.

Faili meçhul hüzünlerin yürek olarak nitelendirdiğimiz duygularımızın katili olduğu anlarda ki acıların bizi olgunlaştırdığı iddiası ile çalkalanıyorken magazin basını. Bırakın ben çocuk kalmak istiyorum ve her daim gülümseyerek bakmak istiyorum doğan güneşe. Acılı arabesk şiirlerin, darbuka ve saz eşliğindeki ritimlerinin çınladığı masalarda; yaş üzümle anason kokusunu harmanlıyorum bir paket tütünle. Beyaz olan tek şey dudaklarımla dans eden bardağımın içini dolduran sıvı. Sanırım kulaklarımı hafiften okşayan bir Zeki Müren şarkısı “lanet olsun sana ey zalim felek”. Hey saki gelsene doldur şu kadehi boş kalmasın, mezeler tek gitmiyor.

Sana dair yürüdüğüm bu yollarda; sen yürümeye asla cesaret edemedin. Hissettiklerimi hissetmeye, yaşadıklarımı yaşamaya ve gözlerimin içine bakarak bir şeyler demeye asla cesaret edemedin. Sen korkak bir kedi gibi baktın gözlerime. Oysa bir gelsen, cesaret etsen… sarardım seni kollarıma, korurdum her türlü fenalıktan, soğuktan… nafile…

İçimi sızlatan şarkılar daraltıyor beni. Gözyaşlarıma dur demeyi öğrenirken; kahkalarla ağlamayı adet edindim kendime. Hıçkırıkların yerine kahkaha sesi duymak nasıl hissettiriyor biliyor musun? Sanmam…

Bak yine güneş battı.Sanal alemlerde avutuyorum umutlarımı. Paylaştığım yüz kitaplarına karşı görünmezim. Bir sen görebil diye tanıdığım bildiğim herkese karşı gizlilik kararı almışım. Hayatın bana öğrettiği her şeyi unutarak; senle yeniden başlamışım öğrenmeye. Acıyı, sevinci, sevmeyi, ayrılığı, umudu, kırılmayı, ağlamayı….

İçimi parçalayan sen misin ben miyim bilmedim. Bir kayanın kum tanesine dönmesi gibi paramparçayım. Haykırmak bağırmak susmak istiyorum. Yar anlamıyorsun bu yürek seni isterken sen neden bir yolun bilmem kaç 453 km ötesindesin?

Yokluğunda acılarımı derleyip toparladım gidiyorum. Bildiğim her ne varsa unutup gidiyorum.

Acımın sızlattığı bu satırların sonuna bir imza atıp gidiyorum.

Kahvaltı Hikayeleri ©®