Merhaba özlemle beklediğim, merhaba hayaline umut doğradığım, merhaba bir yanı mavi bir yanı yeşilim, merhaba coşkulu melodim ve merhaba karabiber yazım…
Bir zamanlar bahar varmış umuda umut katan, şimdiler kış, bir zamanlar son bahar varmış yapraklar düşerken şiir yazılan şimdi anlamsız sıcak yazlar….
Hep yarım kalan cümleler gibi üç noktalara sığınıp kalıyorum, belli belirsiz hisler saklıyorum kendime, güneş battığında gözlerimden süzülen, özlemle andığım dostları arıyorum minik bir tebessüm oluyorlar yanağımda ve ben hala karışık.
Uzak geliyor bazen simalar ben koştukça onlar kaçıyor, gün gelip yoruluyorum koşmaktan, rüzgar olup dağlara çıkmak esmek istiyorum, anlamsız bir bakışın ardında kalan saklı bir bahçedeki gizli bir çiçek olmak ve ben sanırım çok şey istiyorum…
Hep korkuyorum gitmekten ve kalmaktan korkularım ecelim oluyor ben gülüyorum.
Birkaç nota düşüyor usuma, sisler arasında bir senfoni kırık bir ses tonu fonda şehrin gürültüsü, duvarlar örülmüş kirli beyaz bir ekran arasına sığışmış siyah harfler ve ben halen karışık.
Hiç bitmeyen bir hikaye bir karabiber yazı yazılmış köşeye atılmış öylece bekliyor bir çok hayal gibi bir çok hedef gibi sahipsiz.
Aslında yazılacak o kadar çok söz anlatılacak o kadar olay var ki nereden başlayıp nereye gideceğimi de bilmiyorum, en kötüsü de yazamadıklarım, bir söz var “…Söylediklerimiz kadar söylemediklerimizden de sorumluyuz…” benim endişem söyleyemediklerimden kaynaklanıyor galiba.
Tüm bu karmaşanın ortasında bir çift minik el uzanıyor yanaklarıma hemen peşi sıra kocaman boncuk boncuk gözler sesleniyor “baba” her şey bitiyor zaman duruyor umutsuzluk yok oluyor hüsranları ve yenilgileri savuşturup gülüyorum, yüreğimle gözlerimle gülüyorum şükrediyorum Rabbime. Ya siz olmasaydınız miniklerim ya siz hayatıma renk katmasaydınız ben ne olurdum ben nereye gider nereye koşar nasıl nefes alırdım.
Bugün çok yorgunum siyaset, spor, yolsuzluklar, haksızlıklar ve mücadeleler hepsi boş geliyor, küresel ısınmayı bile önemsemiyorum bu gün çok bencilim kendimi ve ailemi seviyorum sanırım o kadarı da bana yetiyor.
Zaten asıl sorunda bu değil mi? bazen gözümüzün önündeki güzellikleri yada eksiklikleri fark edemiyoruz hep uzaklara dalıp gidiyoruz, aslında her zaman ilk önce etrafımıza bakıp sonra gözlerimizi uzaklara çevirmeliyiz. Önce kendimizi sonra başkalarını sevmeli önce komşumuzu düşünmeli sonra uzaktakilere yardım etmeli önce kapımızın önünü temizlemeli sonra başka sokaklara bakmalıyız kısaca önce düşündüğümüz gibi yaşayıp sonra başkalarından da bu beklemeliyiz.
Karamsarlıkla yoğrulmuş umut dilenen yazımı okudunuz sonraki gün toparlanmış bir benle karşılaşmak üzere sağlıklı ve umutlu kalın.
DİP NOT : Ailenize daha fazla zaman ayırın.
Kahvaltı Hikayeleri ®©