Zamanın bize öğrettiği ve öğreteceği hayatla ilgili onca şey var ki… Kime ne kadar ne verip vermeyeceğine, ne kadar alacağına kendisi karar veren zamandır. Aslında buna karar veren zamanı yönlendiren ise zaman kavramını en iyi kullanacak insandır.

Hayatın getirip, götüreceği tüm olguları düzenlemeyi; bir akrep ile yelkovanın dans etmesine yüklemek, güneşin keyfe keder etrafımızda tur atarken değişen sayılara ya da mevsimlere yüklemek çok ayıp olmaz mı ? O rakamlara inat bildiklerimizden şaşmadan yürürsek, ne acayip bir karmaşanın göbeğine yerleşke kurarız…

Soruları ardı ardına dizen bireyler, çok da basit olan hayatı neden bir bulmacaya çevirip de; bu sonuca ağlar… kaç kişinin kanına tahlil yapıp bir şey anlamayan doktor edasıyla

bilgiçliği de elden bırakmayarak ikrarın ortasında delil yetersizliğinden beraat talep eden toy avukat oluruz!

Raks ettiğimiz bu sahneye nasıl geldiğimizi unutmuş gibiyiz. Ağlayarak merhaba dediğimiz bu hayatta ilk tokatı popomuza yediğimizi hatırlamadan hayatın sillesinden hayıflanırız. Yok o değil de neden kendi kazdığımız kuyulara neden kendimiz düşer ve üzerine de söveriz…

Para deriz, itibar, iş… çok şey isteriz. Bilmem kaç mega piksel ve ghz işlemcili telefon peşinde koşar, boş zamanımızda kitap okuyacak kadar salaklaşırız. Tanımadığın yüzlerle sanal söylemleri paylaşıp; zamana direnerek kendi kendini kaybetmeye mahkum kılarsın kalkıp bir de gariban akreple yelkovana söversin… saçındaki beyazı yüzündeki kırışıklığı kapatarak kaçabileceğini mi sanırsın.

Öyle bir zaman dilimine takıldık ki hayatı yaşamayı bırakıp 6,6 veya 10inch’lik ekranların arkasından seyretmeye başladık. Oyunculuğu askıya alıp; hayran hayran yalılardaki valide Sultan veyahut Bozkırlardaki kılıç kalkamayan yatak hikayelerine takılıp kaldık. Hatta en küresel yaşam bültenlerinin ne kadar haysiyet yoksunu ve şereften uzak yalanlarına bilerek ve isteyerek inandık. Bir kazada aynı anda 3-5 kişi öldürdük menfaatimize uygun olan ortalamasını alıp 4 koyduk. Özgürlük dedik, saygıyı unuttuk, demokrasi dedik, empatiyi unuttuk, sevda dedik dostu unuttuk, zaman dedik çiğ süt emdiğimizi unuttuk. Hep unuttuk…

Şimdi kalkıp kimi neyle suçlarız. açlıktan veya parasızlıktan ölen komşu çocuklara bakan biz, sınır ötesi veya kıtalar arası yardımlarınızın vicdani rahatlığı ile popüler yardım kampanyalarının huzuru ile “ah canım” deriz…

Zamanın kum taneleri rüzgara kanıp bir bir akarken; biz seyretmeye devam etmeyelim. Bırakın yelkovanla akrep işini yaparken bizde hayatı en önden seyretmeden sahnede yaşayalım. Boş zaman kavramını uzaklara bırakıp dolu dolu yaşayalım. Utanmadan saçımızdaki aklardan ve göz altı torbalarından, zamanı torbaya koymadan, vakumlamadan anında taptaze yaşayalım. Sınır ötesin dürbünle bakarken ayağımızın dibinde ölen çocukların farkında olarak

Kahvaltı Hikayeleri ©®