Sisli bir İstanbul sabahında martılar yine şımarık çocuklara gibi vapurların peşine takılırken; gün ışığından yoksun kalabalıkların fark edemediği çocuksu bir sevinçle boğazın serin sularında oynaşan balıklar ancak bir kaç oltalı ağır agresif abinin dikkatinde…
Akşam üzerine doğru gökyüzünden denize doğru şiirsel pikeler yapan martılar, bir yanda Cemal Süreya’ya diğer yanda Ümit Yaşar Oğuzcan’a ve bu kentin yağmurdan ıslanmış kaldırımlarına adım adım aşk dokuyan hasret işleyen tüm şairlerine ressamların ve bestekarlarına selam verirler…
Kaç boy verir bu acı derseniz…
ben bilmem benim acım boyumu geçer…
Ancak derinlerinde saklansa da bir şairin son şiirinin son ilmiğindeki son nefes kadardı umutlar….
Kahvaltı Hikayeleri ®©