Cumartesi Sohbetleri Yönsüzlükten Kayboluşa Masallar – Üç Rüya Anlatısı

Cumartesi Sohbetleri Yönsüzlükten Kayboluşa Masallar – Üç Rüya Anlatısı

Bu üç anlatı, bir rüya gibi değil; rüyanın kendisi gibi yazıldı. Her biri, bir arkadaşımın iç dünyasında oluşan eksikliklerin, unutulmuş seslerin ve tamamlanmamış görüntülerin masala dönüştüğü birer hafıza geçidi. Hepsi, kaybolmanın özgürleştirdiği bir anlatının parçası.Bu metinler, eksik kalan yerden büyüyen karakterlerin, zamanın ve yönün silindiği bir anlatı evreninde yeniden adlandırılma sürecini işliyor. Her sabah yeni bir isimle uyanan çocuklar, her karede eksikliği koklayan fotoğraflar ve her sesin içinden doğan masallar… Bunlar sadece rüya değil; anlatıcılığımın derinliklerinden yükselen birer seslenişim. “Yönsüzlükten kayboluşa masallar: Üç Rüya Anlatısı”, toplumsal hafızanın, çocukluğun ve anlatıcılığın eksik kalan yanlarını bir araya getirerek, sizleri kendi unutma bahçenize davet ediyor. Çünkü her eksiklik bir çağrıdır. Her çağrı bir masala dönüşür.1. RüyaKendimi yeniden bulabilmek için tekrar tekrar kaybediyorum. Çünkü insan kendini ancak kaybedip kaybedip bularak bilebilir. Her defasında kaybettiğim için hafızam hep boş, içim hep çocuk kalıyor. Özgürlük böyle mümkün oluyor. Kaçak Roman / Tolga GümüşayKüplerin masalıAdım sesi duyuldu. Ses ne geçmişe aitti ne de geleceğe. Bir çocuğun kaybolmuş adım sesiydi. Adı yoktu, çünkü her sabah yeni bir isimle uyanıyordu. Çocuğun bugünkü adı: “Hiçkimse”.Hiçkimse, küplerle dolu bir unutma bahçesinde yürüyordu. Küplerin her biri bir ses tutuyordu içinde. Bazıları çatlamıştı, bazıları bütündü. Hafızanın izleri, eksikliğin geometrisiyle şekillenmişti. Küplerin yüzeyleri pürüzsüzdü ama içleri boşlukla doluydu. Her boşluk bir unutuluştu. Her unutuluş bir özgürlüktü.Bir küp devrildi. İçinden bir ses yükseldi:“Ben senin ilk kayboluşunum”Hiçkimse durdu. Bu sesi tanıyordu ama nereden tanıdığını bilmiyordu. Hafızası boştu, içi çocuktu. Özgürlük tam da buydu.Bir başka küp çatladı. İçinden bir görüntü sızdı: bir salıncak, rüzgârda savrulan. Görüntü tamamlanmamıştı. Zinciri eksikti. Hiçkimse gülümsedi. Eksiklik, onun hafızasıydı; neyi unuttuysa orada özgürleşiyordu. Küplerin arasındaki küpün biri parlıyordu. Diğerlerinden farklıydı. Üzerinde bir kelime yazılıydı: “Yönsüzlük”. Hiçkimse yaklaştı, elini üzerine koydu. Küp titredi ve bir kapak açıldı. İçinden bir ses yükseldi: “Kendini bulmak için kendini kaybet. Her küp bir geçittir. Her geçit bir masala açılır.” Masal başladı. Hiçkimse küpün içine girdiğinde önce yönler yok oldu. Kuzey, güney, doğu, batı… hepsi silindi. Daha sonra zaman da kayboldu. Dün, bugün, yarın…Sadece sesler ve eksiklikler. Bir ses, adını fısıldadı ama harfleri eksikti. Bir başka ses, çocukken çizdiği bir evin çatısını tarif etti ama renkleri unutulmuştu.Hiçkimse, küplerin arasında yürürken her eksikliği bir masal gibi dinledi; tamamlanmamış her şey, onun anlatısında yerini buluyordu.En sonunda, bir küp daha devrildi. İçinden bir kelime çıktı: “Yeniden.” Hiçkimse bu kelimeyi aldı, cebine koydu. Uyandığında adı yine değişmişti. Bugünkü adı: “Yeniden.” 2. RüyaSessizlik sadece sessizlik vardı. Orman, nefes alıyordu. Ağaçlar uzun, ince bazıları kalın göğe yükseliyorlardı. Toprakta mavi mantarlar büyüyordu; her biri bir unutulmuş duygunun eseriydi. Çocuğun saçları açık renkliydi, gözleri yukarı bakıyordu. Karşısında bir varlık belirdi. İnsan değildi ama düşman da değil. O kadar uzun beyaz saçları vardı ki yüzü görünmüyordu, uzun elleri vardı. Varlık, elinde bir mavi çiçek tutuyordu. Çiçek ne geçmişe ait ne geleceğe. Sadece şimdiye aitti.Çocuk varlığa baktı. Korkmadı. Varlık çiçeği uzattı. Çiçek konuştu:“Sen eksik kaldığın yerden büyüyorsun. Her unutulan şey, bir masala dönüşüyor. Al beni ve yeniden yaz.”Çocuk çiçeği aldı. Elinde tuttuğunda, kendi yazdığı masalların sesini duydu. Her satır, bir meditasyon nefesi gibi içinden geçti. Her karakter, onun eksik kalan yanına dokundu. Varlık, bir adım geri çekildi. Orman uzaklaştı.Sabah uyandığında rüyası sona ermemişti. Çünkü bu rüya, onun yaşamının bir parçasıydı. Çiçek hâlâ elindeydi. Görünmüyordu ama yazdığı her satırda kokusu vardı. O gün yeni bir masal yazdı. Adı: “Mavi Çiçekli Varlık” 3. RüyaIşık çizgisi görüntüsü bir duvarı yalayıp geçti. Duvarın üzerinde bir yüz belirdi: renkli, abartılı, ama tanıdık. Duvardaki fotoğrafın içine girdi. Oradan dışarıyı seyretmeye başladı. Duvarın önünden iki siluet geçti. Net değillerdi. Hareket hâlindeydiler. Onların kim olduğunu bilmiyordu ama hissediyordu: biri geçmişiydi, diğeri geleceği. Fotoğrafın içinde ise zaman yoktu. Sadece yansıma vardı.Yansımaya baktı. Kendini gördü. Gözleri bir şey söylüyordu. Ama ses yoktu. Sadece bir kalp işareti vardı, duvarın kenarında. Kalp, konuşuyordu “Sen görüntülerin ardındaki masalı anlatıyorsun. Her ışık, bir eksikliği aydınlatır. Her eksiklik, bir yansıma yaratır.”Duvarın dışına çıktı. Duvara yaklaştı. Elini uzattı. Duvar yumuşadı. Renkler akmaya başladı. Kırmızı saçlar, siyah gözlük, dev bir yüz… hepsi bir masala dönüştü. Kadın, bu masalı daha önce yazmamıştı ama çekmişti. Her kare, bir eksikliğin işaretiydi.Siluetler yeniden geçti. Bu kez daha nettiler. Biri çocuktu, diğeri yaşlı. İkisini de tanıyordu. Biri onun içindeki çocuktu, diğeri gelecekteki anlatıcısı. Duvarın üzerindeki kadın göz kırptı. Kalp parladı.Uyandığında, rüya hâlâ sürüyordu. Fotoğraf makinesini eline aldı. Işığın düştüğü yere baktı. Orada bir yansıma vardı. O gün yeni bir fotoğraf çekti. Adı: “Yansıma Zamanı Masalları”

11.10.2025

Şevket M. Oğuz

IMG-20251011-WA0001-1024x690 Cumartesi Sohbetleri Yönsüzlükten Kayboluşa Masallar  - Üç Rüya Anlatısı

Share this content:

Yorum gönder