Bir cenkti memleket içinde
Bir somun ekmek kavgası
Sığamadık bu şehre
Yok muydu sana bana yürek paydası

Yoruldu yüreğim, yoktu ki derman
Neydi bir somunun sürdüğü devran
Toplanmış sual eder bir lokma ekmeğe
Bir avuç gelecek kaygısında körpe ahkâm

İçimizde bitmeyecek ömür kaygısı
Neydi bu geçmeyen feryad-ı figan arşı
Çırpınır denize hasret istiridyeler misali
Tek düşündükleri bir somun ekmek kavgası

Hasret bekler, muhabbet tüner omuzlarda, ötemez
Hırçın bir denizde yüzmeye hasret sarıbalıklar
Demir parmaklıklar, kilitli kapılar, taş duvarlar
Yorgun ve tutkulu hep aynı savaşçılar

Neydi şehirde, insanda, gönül kavgası
Toprak sessiz, su tatsız, ekmek bayat, dost küs
Kötülük sarmış her yanı, alçaklık olmuş sıradan
Sırtımızdan vuranlar, nedendi bu riyakârlık

Yalnız sokak tabelaları, elektrik direkleri
Son bir umut yanıp sönüyorlar çırpınırcasına
Ve gecenin içine doğru sürmeye devam ederken
Bir ümit arardı gözler yakamoz ışığında

İşte insanın düşüşü, şöhret toza, servet kuma
Büyük teslimiyet geldi sonunda
Ekmek için kırılan kalplerde
Mutlak bir çare vardı belki de

Mercan olmak varmış denizi anlatan
Ve bir pervane gibi rüzgârı savuran
Kavga yerine şiir olmak varmış
Ve tek gerçek sevdaymış gerisi ekmek kavgası